Çarşamba, Nisan 20, 2011

Affedilmeyen…

   Yağmur yağıyordu. Vücudunda ıslanmadık bir yer kalmamıştı ama hiçte umurunda değildi. Koşuyordu bütün gücüyle ve tek düşündüğü de buydu. Islanmamak için sağda solda bulabildikleri çatının altına giren insanların şaşkın bakışlarını görmüyordu bile. Koşuyor ve koştukça damlalar daha yere düşmeden onlara çarpıyordu. Hava iyice bozmuştu.  Binaların borularından sular fışkırıyor ve her yer göl olmuştu. Aldırmadı. Etrafında ne olduğunu bile görmüyordu aslında.  Bastığı yeri de hissetmemeye başlamıştı bir süre sonra. Nereye ya da neden koştuğunu bilmiyordu.  Sadece devam ediyordu. Yeri göğü inleten gök gürültüsünü artık bir uğultu olarak duymaya başlamıştı. Koştu, kasları yanıncaya kadar koştu. Kulaklarında deli gibi çarpan kalp atışının sesinden başka bir şey kalmamıştı. Tükenmeye başlamıştı artık. Vücudunun giderek ağırlaşmaya başladığını hissetti. Bacakları onu daha fazla ileri itemiyordu. Görüntüler netleşmeye başlamıştı çünkü yavaşlıyordu. Suyun değişen renginden toprak bir alana geldiğini anladı. Birden yere kapaklandı. Bacaklarını artık hissetmiyordu. Birkaç saniye sonra yerdeki çamurdan önce yüzünü çıkarabildi. Nefes nefese kalmıştı. Ciğerleri artık patlayacak kadar zorluyordu kendini.  Sonrada sol elini çamura gömerek doğrulmaya çalıştı. Başaramadı. Tekrar çamurun içine gömüldü. Umutsuzluğa kapıldı ve bir an kalkamayacağını düşündü. Bir daha denedi. Biraz doğrulmayı başardı bu sefer. O kadar çok yağıyordu ki yağmur, yüzündeki ve ellerindeki tüm çamur bir çırpıda akıp gitti. Hissetmediği belden aşağısının üzerinde doğrulmaya çalıştı. Diz çökmeyi becerebildi sonunda. Çaresizce ayağa kalkmaya çalışıyordu. Yapamadı. Pes etti sonunda. Oysa güçlü olmalıydı o hep. Gücünü kaybetmekten korkmuştu ömrü boyunca. Nefret etmişti çaresiz kalmaktan. Artık bunları düşünemiyordu bile. Her şeyini bir kenara bırakmıştı. Kabullenmişti durumunu. Önce omuzları düştü. Sadece nefes almaya çalışıyordu, gözyaşlarına karışan sular ağzına ve burnuna girerken. Gözlerini kapadı ve karanlık göğe doğru kaldırdı başını. Avazı çıktığı kadar bağırmak istedi ama yapamadı. Nefesini yetiremiyordu bir türlü. Yıllardır koşmuş gibi hissetti kendini. Belki de yıllardır koşuyordu. Kaçıyordu sürekli hayatından. Kendini toparladı biraz. Gözlerini açtı ve kollarını yanlara doğru kaldırdı. Vücudundan çokça buhar çıkıyordu. “Neden!” diye bağırdı sesi çıkabildiğince. İsyan etmek istiyordu ancak neye isyan edeceğini bilemiyordu. Kafasından milyonlarca düşünce geçti o an. Yılmıştı. Yıldırmışlardı. Başını yere indirdi tükenerek ve etrafına baktı. Her yer mermerle doluydu. Şimşek çaktıkça aydınlanıyordu ortalık bir saniyeliğine. Eski bir mezarlıkta olduğunu anladı. Şaşırdı. Nerede olduğunu bilemedi. Merak ettiğinden değil de daha önce hiç görmediği bir yerdeydi. Alışmaya çalışıyor  gibiydi. Etrafa bakınıp durdu. Bir şimşek daha çaktı. Donup kalmıştı adeta. Görmüştü nedenini. Önce bakışları kilitlendi, sonrada nefes alıp vermesi durdu. Kalbini duymuyordu artık. Yağmuru hissetmiyordu yüzünde. Görüşü buğulanıp kararmaya başladı. Soğuk bir rüzgar hissetti ve yüzü koyun yere doğru düşmeye başladı. “Artık özgürüm.” diye düşündü son anlarında. Yere yığıldığında yüzünde bakınca anlaşılması çok zor bir tebessüm çabası vardı. Mermerde kendi adı yazıyordu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder